28 Eylül 2011 Çarşamba

Ben küçükken annem "Hepimiz süperstar olarak doğduk"derdi.l

Öncelikle yeni bloğuma hoşgeldiniz.Temayı bulmak biraz zor oldu ama sonunda buldum işte. 


Son zamanlarda her şeyim fevkaladenin fevkinde gidiyor. Düşlediğim her şey gerçek oluyor. Tabi biraz zorlamayla. Şunu anladım ki uğraşılmadan kazanılmış zafer zafer değildir arkadaş. Çok uzakta olmayan bir zaman diliminden sonra tüm hayallerim gerçekleşmiş olacak. Ama daha önümde uzun bir yol var. Hayalim ne mi? şimdilik bunu saklı tutuyorum.Duyan herkesin şok geçireceğine eminim. O yüzden şimdilik susuyorum.


Yaklaşık 1 aydır amcamla sürekli savaş halindeydik. Ben kendi başıma bir iş bulmak isterken, o kendi uygun gördüğü işte çalışmamı istiyor. Amcamın kötü yüzünü görmek istemezsiniz. filmlerdeki kötü adamlar gibi oluyor. Ve malesef ki eli kolu her yere uzanıyor. 1 aylık savaşımızdan o mağlup çıktı ve bana kendi uygun gördüğü bir iş ayarlayacak. evet babasızlık böyle bir şey işte. Korumakla mükellef olan bir akraban bile senin kötülüğünü isteyebiliyor. Ve seni koruyacak kimse yok. 8 yıldır çektiğim şey bu. Ticaret lisesini okumamı ailem istedi.ve şimdi de nerede çalışacağıma onlar karar vereceklerini sanıyorlar. konu ben olunca,çatışma halindeki ailem bir anlaşma imzalıyorlar yani. 


Ama sanıyorlar ki benim plan yapamayan bir beynim yok. Çok kısa bir süre sonra şok geçirecekler. Onlar kötüyse ben daha zekiyim. Ve bu beni bir nevi kamçılıyor.

Geçen Elif z. ile harika bir gün geçirdik. Çok güldüm çok eğlendim. O da benim kadar çılgın ve saçmalıklarla dolu. Eğlenmeyi özlemişim. Mutluyum. İlginç ama umut doluyum.

Ve BU BLOĞU SEVİYORUUUM!!! 

26 Eylül 2011 Pazartesi

Boşçakal.

Hadi gel unutalım şu dünyayı. Amerikanın ekonomik krizleri,yunanistanın batması,avrupanın herşeye tepeden bakması,türkiyenin gitgide daha çook daha kapanması ve islam ülkelerinin temsilci olması,Tüketim çılgınlığı,küresel ısınma,füze kalkanı projesi gibi şeyleri. 


Bırakalım hayatı kovalamayı. 
Duralım.
Soluklanalım bir deniz kenarında. 
Güneş denizimizin ufkunda batarken,yunusları seyredelim. Kafa nereye biz oraya değil,biz nereye kafada oraya olsun. Çıkaralım içimizden gereksiz organları.Taşımakta zorlandıklarımızı. 

Sessizce uyuyalım sonra.

Ve uyanalım.

Sonra söz istediğin herşeyi yaparız. sabahın 6 sında işe gitmek için uyanırız. sen kahveni hızlıca içerken ben saçlarımı toplamaya çalışırım. Düzgün bir at kuyruğuyla ve iş kıyafetlerimizle çıkarız kapıdan eğer istersen. O telaşın içine atarız kendi cesetlerimizi. Günün nasıl geçtiğini anlamayız. Aylar yıllar geçiririz böyle. 

Sen yeter ki sadece bir güncük kuralları yık benimle. lunaparka gidelim mesela. yada bakkaldan meyve suyu çalalım yaşlı sabri amca bakkalda uyuklarken. Çocukluğumuza geri dönelim. Kaçak trene binelim,ıslak hamburger yiyelim. 

Ne olur sanki bir günden.

Ama asla uyanmayacaksın o kabustan.
Uyansan bile açmayacaksın gözlerini.
Hep öyle gitsin isteyeceksin. 
Amy winehouse un ölümü için üzülmeyeceksin çünkü o senin için uyuşturucudan ölmüş olacak.Bir ülke dolusu hayranı olması seni enterese etmeyecek.
Bülent Ortaçgil senin için sadece aylaklık yapan bir şarkıcı olarak kalacak.
Okan bayülgen ile sistemi becermek istemeyeceksin. 
Öyle yaşayacaksın,
Öyle de öleceksin.


Sen hoşçakalma sevgilim.
Boşçakal.







24 Eylül 2011 Cumartesi

Me and İ.

Bir garip hissediyorum kendimi son günlerde. 
Değişen bir ruh halinden ziyade,değişen bir şey var içimdeki bende. 
Aynadaki beni hiç sevmiyorum artık. 
Göz rengi sürekli değişen,dudakları sürekli kırmızı ve anlamsız bakan bir çift göz. Saçlarımı sevmiyorum. 
Renk renk olmasını istiyorum. 
Morlar maviler pembeler. Pis emolar gibi değil he. Emolardan hiç hazzetmiyorum.
Gökkuşağı gibi. 
Eski yazılarımdaki ben değilmişim. Birinin rolüne bürünmeye çalışıyor gibiyim sanki. Şimdiki düşünce halimi daha çok seviyorum. 
Müzik anlayışım seviye atladı. 
Çizgilerim daha keskin. Ama görünüşüm çizgilerimi hiç yansıtmıyor. Dolabımın hepsini kapımızın önünde yakmaya niyetliyim. 
Odamdaki posterlere baktıkça daha bir heyecanlanıyorum.  
Ve seni çok özlemişim. İçimdekileri normal kağıtlara dökemiyorum. İyi ki varsın. 
Sık sık uğrarım artık. 
Kendine iyi bak. koskoca bir yazı geçirdik farkında mısın?



Sonbahar yapraklarına basmayı seviyorum. Bana teomanın İstanbulda sonbahar şarkısını hatırlatıyor yaprakların hışırtısı. 

25 Nisan 2011 Pazartesi

Ding, Dang. Dong!

Vay anasını yav. Bir şarkı insanı ne kadar değiştirebilir tabumu bugün kırmış bulunuyorum. 
Depsesif obsesif psikolojikman çökük-veonabenzerşeylerimiişte- ruh halimi düzeltebilen bir şarkı buldum. 


Aslında o kadar sıkıcı bir gün geçirmiştim ki hiç gLee izleme havamda değildim. Ama artık şeytanmıdır melekmidir kimin dürttüğünü bilemeden Kendimi diziportu açarken buldum. Aman Tanrım o da ne? Bir şarkı. Valerie. "dets emayzing!"diyiverdim anlayamadan. Tüm kötü düşünceler uzaklaşıp gidiverdi. Hemde kafam kendini resetlemeden. Ne kadar sevindim sana anlatamam biloğum. Gecenin bir tarzı alice in wonderland deki header gibi dans ettim valla. 


Kargalığı geçmiş olan sesim bile bu şarkıyı söyleyince mutlu oldu inanırmısın. Yeniden müzikle doluverdim. 


Şukelalardayım, Kaşık kaşık krem şanti yiyorum, Ve artık penceremden daha parlak bir ışık odamı aydınlatıyor. 


Yenilendim sanırsam. 


Hayat güzel. Hemde çook. 


İnsanlar bunu aklından çıkarmamalı.


Hay mk! gece olmuş ya.


Öptüm seni biloğum Cuma dan sonra yaz geliyor. Ne güzel değil mii? (: 

21 Nisan 2011 Perşembe

Dinleyin! Ya da dinlemeyin. Ne fark eder?

Önceki yazılarımdan birinde bazen insanları kırarım demiştim. şimdi onun ikinci kısmına geçiyoruz.


Bazen de insanlar beni kırar. Sürekli kendimi kırmaya alışık olan bünyem,başkası yapınca şekil değiştirir. 
Önemsemediğim insanlar canımı yakmasa da,bazen çok sevdiğim arkadaşlarımdan bazıları bunu yapıyor. Günlerce düşünüyorum mesela. Gündüzleri slow müzik dinliyorum geceleri ağlamadan,bir kaç gözyaşı düşmeden yastığıma uyuyamıyorum bazen. Çünkü üzülüyorum. Ben ona ne yaptım ki o beni umursamıyor diyorum. 


Gerçekten üzülüyorum.


Halbuki o her cümlesinde insanları kırmamaya çalıştığını söylüyor. Her kelimesi tek harf yazsa bile bunu görebiliyorum.  Okulda çok dışlandığından şikayet ediyor ama birilerini dışlıyor bilmeden.


Biliyorum farkına varsa bu yaptığının üzülür. Melek gibi bir kalbi var ama bilmeden kırılmak bile canımı acıtıyor bazen.


Ben de insanları kırmıyor muyum? Evet kırıyorum hatta paramparça ediyorum bazen. Yaptığımdan da pişmanlık çok geç duyuyorum. 


Ama ben siyahım diye çevremdeki herkes siyah olmak zorundamı?


Birisi çıksa da "Ben beyazım kardeşim!" dese bende beyaz olmaya çalışmazmıyım?


Zaten yorucu olan hayatıma siyahı sokarmıyım hiç?


Ama yok. 


İnsanlar beni önemsemiyor.


Sanırım bu yukarıdakinin yarattığı herşeyi çok sevmemden kaynaklanıyor.


Kötü insanlara bile üzülüyorum bazen.


Ve sanırım bu benim en büyük günahım.


Sen sen ol bloğum... Sen ben olma bloğum. İnsanlara haddinden fazla değer verme.


Bitti.







17 Nisan 2011 Pazar

Doğum Günün Kutlu olsun. ♥






Beynim içeride hızla yol katediyor günlerdir. "mert'e yazı yazmalıyım yazmalıyım kesinlikle yazmalıyım." diye. çünkü hadi amaa sen vişne çürüğüsün. Böğüm böğüm ağlatabilme gücüne sahipsin. En son baktığımda 410 tane izleyicin vardı. kabul et sen bir vişne çürüğüsün. Bir blogger a en iyi hediye nedir? Bu sorunun cevabını sen benden daha iyi biliyorsundur.

Aslında bu bir doğum günü yazısı başlıktanda anlaşılacağı gibi. Ama beynim seni övmeye doğru ilerlediği için başlangıcımın kusuruna bakma. 

Ben senin beceriksiz yazarın, ablan olamasamda abla gibi davranmaya çalışanın, Birazcıkta olsa seni kollamaya çalışanın,şuan kendime taktığım ünvanlarımı çok layık görenin.

Sen benim,biricik küçük erkek kardeşim,saçlarını dağıtmak istercesine karıştıranım, İncide karşılıklı profiterol yemek istediğim.

Bende bilmiyorum bu sevgi nereden geliyor? Hani türk filmlerinde "Abla sen çok iyisin sana anne diyebilirmiyim?"derler ya onun gibi birşey sanırım.

Sana Erkek kardeş demeyi o kadar çok seviyorum ki. Anlatılmaz yaşanır ya. 

Biliyorum bazen bunu çok saçma buluyorsun. "Lan aramızda bir yaş var mk." demek istediğin zamanları hisedebiliyorum.Gereksiz bir özellik ama biliyorum.

Aslında bende bazen "Lan aramızda bir yaş var ya" diye düşünüyorum. 

Neyse ya bu konu çok saçma yerlere gidiyor daha yazmamız gereken çok şey var.

Başlangıçta,ona ne hediye almalıyım diye düşündüm. Ne yapmalıyım ki mutlu olsun? Bakırköyde boş boş gezerken bir de ne göreyim. İşte dedim işte bu o. bu hediyeye baktıkça yemin ederim ki seni görüyordum. Tanıdığım bir sürü erkek arkadaştan seni ayırabilen müthiş bir şey. Bu aldığım hediyeyi senin sevebileceğini düşündüm sonra ve aldım. Ama bununla yetinmedim bir de senin için yazı yazdım.

Sen,İnci sözlük çıktığından beri liseli olmaktan nefret eden,

Zeyna,Rose Tyler,Rihanna,Pucca ve bilumum başarılı blog yazarlarından çok hoşlanan.Ah birde tabiki nağmee.

Adam fawer a korsan kitap imzalatan,

Maviden Vazgeçemeyen,

Browni intense ve çilekli milka için herşeyi yapabilecek olan,

İnanılmaz yazılara ve özellikle sarımsakçı kız ayşeye imza atan,

Üstrupsuz Yazar'a mantı açtrıtma gücüne sahip,Aras Öztürk ile fotoğraf çektirebilen,

Ama en önemlisi;

Sen iyi bir insansın.

İyi bir genç.

İyi bir yazar.


 3 ü bir aradasın.

Sen "Mert Yıldırım"sın.

Ve bu arkadaşın, kardeşin,takipçin,hayranın-Artık ne dersen ne-Seni çok seviyor.

İyi ki hayatıma lambır lumbur girdin.

İyi ki seninle ve diğerleriyle karşılaştım diyorum bazen.

Hayatımdan çıkmanıza asla asla asla izin vermeyi düşünmüyorum.Kavgalı olsak bile-Ki ben kavgadan nefret ederim çok az kavga etmişliğim vardır- Bir doğum günün kutlu olsun demeyi senin için birşeyler yapmayı asla ihmal etmeyeceğim.

Ben deli bir insanım ve vişnemi çook seviyoruum. ♥

Ben biraz şımarık,kibirli bir insanım ama yine de vişne çürüğümü seviyorum.

Doğum Günün Kutlu Olsun. ♥

Not: umarım aldığım hediyeyi bir kaç hafta içinde verebilirim. Ve Türkçemin kusuruna bakma N'oluur. ♥

Birşey diyeyim mi? Bu yazıyı göndermekten korkuyorum şu an. Elim KAYDI YAYINLA butonuna gitmiyor. 

 













15 Nisan 2011 Cuma

Kurmalı hayat part-1

-22.12.2010-
Kararsızlık ve uykusuzlukla geçen bir gecenin ardından ilk ezan sesiyle güne başladım. Zaten doğru dürüst kapanmamış olan gözlerimde koyu bir kızarıklık vardı. Annem ile teyzem kalkmaya çalışırlarken ben onlara kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum.Kahvaltı sırasında annem uyku mahmurluğunu üstünden atamamışçasına "Yavrum neyin var?" diye sordu. Onlara ne diyebilirdim ki. 'hiç bir şey" deyip konuyu kapattım.Kahvaltılarını ettikten sonra işlerine doğru yol aldılar. Sabah haberlerini izlerken uyuyabileceğimi hissettim ve yatağıma gittim.Ama malesef bir kez daha başarılı olamadım.

Gündüz uykusu derler ya hani şu en abuk olanlarından.Malesef onu yaşadım. Sabuklukta üstüne tanımadığım rüyalar görüyorum.Bunların başını zombi rüyaları çekiyor. Dünya üstündeki herkes  zombi olmuş ve ben amerikaya gitmeye çalışyorum ama bir bakıyorum uçağı kullanacak kimse yok. ha birde tüm şoklar etrafımda dolaşırken -Annemin abimin tüm ailemin ve tüm arkadaşlarımın ölmüş olması,Herkesin bana yenebilecekmiş birşey gibi bakması dışında- gidiyorum bir pilotun olmamasına ağlıyorum. Tanrıım.! sen bu saçma kuluna yardım et. 


Kahvaltı edemiyorum,Geceleri uyuyamıyorum,aklım bir karış havada Özlüyorum ve lanet gelsin ki korkuyorum.


Yardım almalısın diyor annem ama anlatmaktan da korkuyorum. Yazmak da içimi dökmeme yardımcı olamıyor.




-15.04.2011-


 Dün gece erken yattım. Ve kafamı yastığıma koyar koymaz değişik ötesi rüyalar görmeye başladım. zaten ygs den çıkmış bir beyin kullanıyorum, rüyalarım şu büyük ama kullanışsız beynimi zorluyor.


sabah 12.30 da uyandım. Ve hala uykum vardı. Dedem demir eksikliğinden kaynaklanabileceğini söylüyor. Ve hastaneye gitmekten çekiniyorum. Çook sıkıcı.


Sabah bana herşey yakışırı izlerim genelde. Şu ana kadar -Aa gerçekten güzel elbise- dediğim hiç bir giysi çıkmadı =Salak sen olsan çok güzel giyineceksin sanki=


Ve programlar sırasıyla izleniyor. Bilgisayarı saat 18.30 dan sonra açarım genelde. Odam hiç ışık almadığı için gündüzleri burada oturmak-hafta sonları hariç- bana kapalılık korkumu hatırlatıyor.


Günüm böyle akıp gidiyor bazı günler farklı bir şeyler yapıp lys ye çalışıyorum. Çok fazla değil, yavaş yavaş bir saat çalış yarım saat dinlen reklam süresi kuralları gibi.


Hayatım bombok. Ve yine korkuyorum. 

Bazen insanları kırarım.


Bilerek veya bilmeyerek. Doğam bu.Genelde yaparım.Herkes kırılmaz ama duyguları incinir. 


işte bu yüzden gerçekten insanları kırmaktan çekinirim. Çünkü kırdığımda ya derinlerde büyük bir yara açarım,Yada günlerce ağlatırım.


İnsanlar günlerce ağlamamalı.


İnsanları kırmaktan çok kendimi kırmayı tercih ederim.


Ve artık kendimi kırmaktan gerçekten sıkıldım.





1 Nisan 2011 Cuma

Kedicikler. ♥



"Başlıktan da anlaşılacağı gibi" demekten nefret ediyorum ama böyle başlamak zorundayım;


Başlıktan da anlaşılacağı gibi,bugünkü konumuz kediler. bir arkadaşımın tavsiyesine uyup "en çok sevdiğin şeyin yazısını daha güzel yazarsın." dediği için bunu yazmak istedim.






yani kısacası kedilere bayılıyorum. Büyük büyük renkli gözleri, tatlı tatlı tüyleri, özellikle küçük kedilerin yaptığı bütün şirinlikler yüzünden asla sevmekten vazgeçemeyeceğim hayvanlar grubuma çoktan girdiler.


Aslında çocukken izlediğim çizgi filmlerden bir kedici olacağımı büyüdükçe anladım.


tom&jerry de Tom'un o küçük lanet fareyi ne zaman yiyeceğini düşünmeden geçirdiğim bir günüm bile yoktu. 


özellikle fare ve kuş karakterlerinden nefret ederdim. 


sylvester ise hala içimde kalan bir yara. Türk olsa "çekmediğim dertler çile kalmadı" diye şarkıya bağlayacak yahu. 


köpekten çeker,kuşu bir türlü yiyemez. kendi küçük kedi yavrusuna bile doğru dürüst bir baba olamamıştır. 




gerçek hayatta ise köpekten çok kediler çile çeker. köpeklere kimse sataşamaz ama kedileri gördüğü yerde tekmeyi basan insanlar vardır. 


küçükken babamla sahilde yürüken bir olay olmuştu. 


önümüzde pis kılıklı 2 adam yoldan geçen kediye topa vurur gibi sağlam bir tekme atmışlardı.


babam da bunu görüp aşırı derecede sinirlenmişti.


babam iri cüsseli biriydi.eli de acaip ağırdı. ben babama;


"sende onlara bir tekme at baba küçüğü ezmenin ne kadar kötü olduğunu öğrensinler." demiştim.


Babam hiç birşey yapmamıştı. ve o gece babama küs kalmıştım. 


ama ertesi gün getirdiği pastayla barışmak zorunda kaldım.




öyle birşeydi işte.


yani kısacası kediler harikadır.


onlar için nankör diyenler asıl nankördür.!


izmirde müstakil bir eve yerleşirsek annemden kedi alacağıma dair bir söz aldım.


Ama bu yazımdan şu da anlaşılmasın, ben sadece kedileri değil köpekleri de severim :)


Öptüm.









(YİNE GElİİİNN!)

29 Mart 2011 Salı

Oyunun adı;Aşk Kan ve Gül.

İlk perde bitti. sırada ikinci perdemiz var sayın seyirciler. ikinci perdemizin genel adı:lys.


ama onu pek takmıyorum. benim için önemli olan ygs idi. çünkü neredeyse bir yıldır.ygs den çok lys ye çalıştım.




herneyse.




Sıradanlık kokan yeni bir gün. saat 17.13 akşam oluyor. birazdan annem odamın kapısını açıcak ve "yemek ne yapalım?" diyecek. biliyorum çünkü genelde böyle olur.


Ve ben odamda tekrar yalnız kalacağım. posterlerim anlamsız bir şekilde suratıma bakacak.Genelde yorum duymak istediğimde annem ve teyzemden çok posterlerime bakarım ben. Onların gerçek olduğuna inanmasam da beynimdeki söylemeye cesaret edemediğim  cümleleri söylerler bana. 




Ve en önemlisi de onlara bakarak bir şeyler başarırım. onlar bana ne olmak istediğimi de söylerler. genellikle yalnız olduğumdan,en yakın arkadaşlarım sanırım onlar. 


Neyse bırakalım değil mi mutsuz olmayı. yüzümü buruştur-unca çok çirkin oluyorum. hele ağlayınca halimi sormayın gitsin.


gözüm acıyor ya! Yüzümü demir tabelaya çarptım. Gözümün kenarında orjinal bir faça oluştu. hemde sınavdan çıkar çıkmaz. Ne ironi yahu.!




annemle izmire yerleşmeye karar verdik.bıktım bu lanet istanbuldan. yazdan sonra inşallah gidiyoruz. oradan yayın vermeye devam edeceğiz.


ilçeme dönmeyi asla ama asla düşünmüyorum. zaten üniversite biter bitmez yurtdışına çıkacağım.londra senin new york benim gezicem anasını satayım. benimde gezmeye hakkım yok mu?


yardırıcam yani.


merak etme biloğum bu aptal digitürk eğer seninle uğraşmayı bırakırsa çok daha fazla birlikte olacağız.


Size annem gelecek demiştim değil mi? 


Yemek hazırlamaya gidiyorum ben.

çok çok çok öptüm seni.

Havalar çok güzelleşti.

Yaz gelince benim burnuma hep karpuz kokusu gelir.


Dün gece o koku uyandırdı beni.ve yazın geldiğini haber verdi.


Öpüldün çok çok. 





















23 Mart 2011 Çarşamba

Heyecan.!

Dum dum dum.! davullar,
Tıs tıs tıs.! ziller,
Dong dong dong.! çanlar,



GOM.! GOM.! GOM.!! ve kalbim.


YeGeSe denen lanet şey geldi çattı blog heyecandan geberip gidecem !


Tüm lanet yılımı bu lanet sınav içim harcadım. başıma hiç bir tesadüfün gelmemesi için sokağa bile çıkmadım lanet gelsin.


Kaderimi bir seneliğine askıya aldım. Ve işte o büyük gün geldi çattı. 


Ben ve başarısızlığım mı?


Yoksa ingiliz dili ve edebiyatı mı?


Rüyamı ingilizce görmeye başladım artık.


aslında ygs ye çok az odaklandım.sadece bir iki ay. Azıcık matematik.Azıcık coğrafya. Türkçem mükemmel olmasa da  birşeyler çıkarabileceğimi düşünüp fazla çalışmadım.Hata mı ettim yoksa?


ama beni haziran da lys-5 öldürüyor.


Bilmiyorum.


Çok acaip korkuyorum.

ailemi üzmek istemiyorum.



bir sene daha kaybetmek hiç istemiyorum. 


Yapmam gereken o kadar çok şey var ki. 


kısa hayatıma düşündüğüm herşeyi sığdırmak istiyorum.


Ve erken ölmekten korkuyorum. 25 imde veya 26 ımda mesela.


hayatımın baharı ya.


Yaşıtlarım çoktan birşeyler kazandı. 


ve en iyi arkadaşım S hukuk kazandı.


o hayata atılırken ben hala okuyor olacağım belkide.


bu istediğim en en en son şey.!


Beynim ve kalbim taşmak üzere.


Fazla yeri olan var mı? 


TP.





15 Şubat 2011 Salı

Upuzuun zaman diliminin ardından günlük sıkıcı yazılarıma geri döndüm. Bir süre yazmayı aklımdan çıkarmak istemiştim. Çünkü benden çok daha iyileri var çok daha mükemmel yazanları. Kendimi Şahane ya da mükemmel görmediğimi biliyorsunuzdur heralde. Çünkü değilim. Hadi bunu kabul edelim.


Onlarca iyi yazar varken neden bir de ben insanların başını şişireyim diye düşündüm uzun bir süre. Ama sonra "Go to hell" deyiverdim. Ben bunları birileri okusun ders çıkarsın diye yazmıyordum Sadece kendim içindi bu yazılar. İnsanların başında zaten yeterince öğüt verici var. Anne baba varsa abla yada abi arkadaşlar,öğretmenler hatta Kendini bir bok sananlar tezgahtarlar bile."Şunu yapmalısın,şunu denemelisin bak bu harika" falan.


Sen sevgili okuyucum biliyorum sıkıldın bundan. İnsanların emirlerinden sıkıldın. Hayatın emirlerindende öyle. Sadece bunu kendine söylemek istemiyorsun. Beynin o kadar gereksiz şeylerle dolu ki. 


"Acaba yarın ne giysem? ne olacak bu devletin hali? Neden bu lanet olası tezgahtarlar var? Osmanlılarda şehzadeleri lala sultanlar yetiştirirdi." gibi. Bırak artık bunları. Beynini bir sıfırla önce. İnsanların ve bu dünyanın sana ihtiyacı var. Senin kendi kişiliğine. Senin gereksiz bilgiler ansiklopedine değil. Birazcık nefes al. Beynin mutlu olsun. onunda oksijene ihtiyacı var. Yıllardır senin bilgilerini saklıyor. Ona bunu çok görme lütfen. 


Bırak gün geçsin akşam olsun plansız. Sevmediğin yemeklerden birini ye. Ne fark eder ?  eline gelen ilk kitabı al oku veya adını bile duymadığın bir film seyret. Sıkıcı mı? başka bir tane seç. Sokağa çık istersen. caddede otur tanımadığın insanlara bak yüz ifadelerini analiz et. 

Sensin önemli olan bu dünya için. Senin varlığın bu dünyayı dünya yapıyor unutma. Birileri sana aşık olmak için bekliyor biryerlerde. -merak etme o da gelecek yakında.belkide geldi çoktan sen farketmedin- Amaçsız bir şekilde poker face söyle. 


Ve sen.! evet evet benmi deme sen. Özellikle de senin böyle şeylere ihtiyacın var. Gizli gizli bunu takip ettiğini söyledi kuşlar. Şunu bilmeni isterim ki hala aklımdasın. Geceleri senin gölgeni görür gibi oluyorum. Ama artık sonsuz bir ateşle yanmıyor kalbim. Sanırım bitti. Mutluyum gibi biraz. Ve artık gizlenme benden. Kalbimi yakmazsın merak etme. 


Ben mutluyum (: 




Okuyucuma not: Sakın unutma beni tamam mı? :)

27 Ocak 2011 Perşembe

Bugün benim doğum günüm. Yazı yazmam gerek. Ama içeride olan kişilerin yanından kendimi alamıyorum. k.bakma bilog 2.plandasın :)

15 Ocak 2011 Cumartesi

Sessiz. -1-

Okuyucuma Not: Sakin ol. bu sadece bir hikaye denemesi. Her halt olabilir ama bir itirafhane olmaz.


İlk başta koyu bir uğultu vardı kulaklarımda. Ne olduğu belli olmayan cümlelerden kesitler. Sonra gittikçe sessizleşti. Sustu. 


Sessiz bir odaya açtım gözlerimi. çok sessiz. Ne pervanenin dönme sesi vardı,Ne de Yanımda bağrışanların gürültüsü.Küçük bir sinek geçti gözümün önünden onun bile sesi yoktu. Dünya susmuş muydu ? Neredeydi eski sokaktan çıkan bağrışlar? 


Başımda duran annem, ancak 150 saniye sonra yüzüme baktı.Önce göremedi beni. tekrar döndü arkasını sonra yeniden baktı. Ve gördü. Gözlerimin sonuna kadar açık olduğunu gördü. Birşeyler söylüyordu dudakları. Çok hızlı. Sonra kafasını çevirdi ve arkasındakilere ağzını açtı.herkesin ağzı durmuş bana bakıyorlardı. Kafamı aşağı çekip yorganı yüzüme kapattım.Şimdi hem koyu bir mavilik hemde sessizlik vardı. Belkide hala bağrışıyorlardı. Bir kaç saat geçmiş olduğunu düşündüm. büyük bir ihtimalle öğle saatleriydi. Ama yorgandan dışarı baktığımda yanıldığımı anladım. güneş turunculaşmış denizin üstünde öylece bekliyordu. 


Odama tekrar baktım.Hiç kimse konuşmuyordu. Ya ellerine bakıyorlardı yada birbirlerine.


Sessizlik kulaklarımı deliyordu. Ruhumdan parça parça götürüyordu bu sessiz oda. Küçük bir çığlık attım. Duymuyorum. Bir kez daha bir çığlık bu sefer uzun. ailemde telaşlanmaya başlamalar. Sesimin son raddesini kullanarak konuştum bu kez;


"Biri birşey yapsın duymuyorum.!!"


Çığlıklarımın sonu gelmesin istiyordum. Gücüm yettiğince bağırdım,Ağladım,çığlık attım. Herşey hala sessizdi. Sesimin titreşimini anlamamaya başladım. Annem koşarak odadan çıktı. Yüzünde en ufak bir üzüntü birikintisi yoktu. Gözünden damla yaş inmemişti. Doktorlar girdi birden odaya. Hemşirenin elinde küçük bir iğne. bir kez daha konuştuğumu tahmin ettim:


"lütfen onu bana yapma.!!"


Gözlerim yavaş yavaş kapanırken neden bunların benim başıma geldiğini merak ediyordum...


                               -to be continued-



















6 Ocak 2011 Perşembe

Turşu suyunun dramı Vol-1

8 izleyicim olmuş ohanız.! Vişne çürüğümle rekabete girebilirim artık. efenim kendisinin 270 küsur izleyicisi var. 


Üsturupsuz yazara taktım bu aralar. Gerçi yazamıyormuş bu sıralar kendisine acil şifalar diliyoruz.


Kırismas geçeli baya bir oldu ama kalıntıları bizim evde sürmeye devam ediyor. Geçen annem votkayı çıkarmayı unuttuğunu açıkladı. bir şişe votka bizim evde öylecene yatıyor. Acaip birşey ya hiç beğenmedim ıykk.! 




miss positive is dead. diyorlar ama sanırım yeniden küllerimden doğuyorum. 


Polyanna yı da hiç sevmezdim ama nereden bulaştı hiç bilmiyorum. Sinir sinir bakışları Makes me sick.!! 




Kabuslarla doluyum. Sürekli zombi görüp duruyorum. zaten kapımda gıcır gıcır ediyor. isyanlardayım.






Sıkılıyorum ben yaa! her gün aynı şeyleri yapmaktan sıkılıyorum. Yaz gelsede bitse şu sıkılganlığım. eve girersem namerdim arkadaş.!


Son zamanlarda şu özentilere taktım. olala, bla bla bla ,naber gibi face sayfaları doldu. Özenti değiliz diyorlar ama Allahı resmen ya.!






Yoruldum. Ve sıkıldım yeter bu kadar bilgi. Telekinesisi izleyin. Şahane yazar. Ve üsturupsuzu. 


Saygılaar.!





4 Ocak 2011 Salı

Padam Padam.!

Müziğe her zaman büyük ilgi duyduğumu söylemişmiydim? Hayatımı %90 o yönetir. Kürüstürlükten çıkmış sanat eserliğine doğru yola çıkmış bilgisayarımı açtığımda ilk işim müzik açmaktır. sabah onunla uyanır. öğle yemeğimden sonra sürekli söylerim. Kafamın içinde hiç susmayan bir ipod var. sürekli şarkı değiştiriyor. öyle bir şey işte. 


Geçenlerde samimi olduğum bir arkadaşımla konuşuyordum.Sahilde yürüyüş falan yaptık. beynimin açılmasında çok yardımcı oldu. çünkü ailemle konuştuğumda falan her 3 kelimemden birinin sınav olduğunu yeni farkettim. Korkulu rüyam. 
ygs. 


herneyse. 


Kıza sürekli şarkılarla öğüt veriyorum allahım ne acaipim ya.!? Bir süre sonra sanırsam bıktı bundan."herneyse.benim eve gitmem lazım" dedi. aniden arkasını döndü ve benden koşarak uzaklaştı. Kendimi o an her an patlayabilir bir bomba gibi zannettim. nasıl acı çektim sana anlatamam bilog. zaten şu son zamanlarda herkes aynı şeyi yapıyor. b.i.t le de biraz ayrıyız gibi. sorduğum sorulara tek kelime cevap veriyor. derslerden kaynaklandığını düşünüp duruyorum ya neyse.


sahilde bir başıma kaldım. yağmurda başladı. zaten rüzgar da vardı. beynim geri dönmek istediğimi bağıra çağıra söylesede ayaklarım beni anfimizin-yada amfi bilmiyorum işte herneyse- oraya sürükledi. en tepesine çıktığında o kadar güzel bir manzara oluyor ki.!  tüm hayatımı unutuyorum sanki. gökyüzündeymişim gibi hissediyorum.  


Sanırım çok yanlızım. Ama bu beni pek ilgilendirmiyor. Ben lise 


yıllarından beri yalnızım. Ailem benim her şeyim. 




Onlardan biri olduğum için çok şanslıyım sanırım. 




Bak nerelerden nerelere atladık. Hakikaten bir acayip im yaa.! 



Kendine iyi bak. Özleyip duruyorum seni. sıcak şeyler iç bak. Kış iyiden iyiye bastırdı. Sana da bir şeyler örmeliyim elim değmişken.