24 Kasım 2010 Çarşamba

Dırdırdırdır yedi bitirdi bizi :D

Umutsuzluk dolu bir takım yazılardan sonra yeniden umut ekibine dalmış bulunuyorum. Beynimin artık yepyeni bir özelliği var. Yeterince üzüldüğüm bir zaman diliminin ardından kendinden reset atmaya başladı. yani Önümüzdeki bir kaç gün için tüm sıkıntı ve kederlerden uzak yaşayacağım. dünyanın sadece iyi tarafını göreceğim yani.


Bugün başladı herşey.Evde sıradan bir gün geçirmek istedim ama malesef gariplikler kraliçesi yine iş başındaydı. (benim içimdeki kişilik oluyor bu.Genelde en sevdiklerimin yanında gün yüzüne çıkıyor Sena ya sorabilirsiniz)
Öğleye kadar annemi yıldırdım resmen(seviyorum o meleği.). Herşeye bir saçmalabilite daha. Hiç vazgeçemicycem sanırsam. 


HErneyse baalım günün geri kalanında bizi neler bekliyor. bugün fazla uzatamıcam ders çalışmam gerekiyor blog kardeş. malum ingiliz dili ve edebiyatı yani :) 


Hadi öpüldün :)

23 Kasım 2010 Salı

Daha Ne yapabilirim??!


toriumda harika bir günün en iyi resmi bu bu arada!! :)) (seviliyorsunuz kızlar :))


İstanbulun lanet havası sayesinde bir kez daha hasta olarak çıkıyorum karşına blog kardeş. Yazacak halim yok ama nefretim var. Bilmiyorum nasıl başa çıkıcam bu durumla. 

Ne istediğimi ve ne yaptığımı kesinlikle biliyorum. ne yapıcağını bilmeyen aptallardan değilim. benim önümdekiler planlı belli. ama geçmişimin bıraktığı kalıntılar geleceğime çamur atıyor. sürekli onları telafi etmeye düzeltmeye çalışıyorum ama olmuyor. Yani benim yakamı geleceğim değil geçmişim bırakmıyor. "Kal" diyor benimle. "tekrar aynı hataları yapalım. sen tekrar muhtaç ol geçmişine sürekli bak geriye". Geçmiş benim sadece orada kalmamı istiyor. Ve başarılı da oluyor. Aynı hataları tekrar yapmaya başladım. Ve bu hikayenin sonunu çok iyi biliyorum.

Yine aynı şeyin olmasını istemiyorum. bunun için çok çalışıyorum sabah akşam kafamı bununla dolduruyorum. Ne yapabilirm diyorum sürekli hep hep hep! sanırım başaramıyorum. Ne eksik biryerlerde ne varda ne istiyor bilmiyorum! Bazen olumlu olmakmı suçum diyorum. hep gülmek mi benim hatam. büyük şeyleri zamanında kullanamadım. şimdi ise onun acısını çekiyorum.

Bu senenin bitmesi hatalarımı kapatıcak. dua ediyorum bu yıl bitsin yaza kadar herşey düzelicek. ama önümde daha o kadar çok ay var ki!. sadece korkuyorum. Yanlış birşey yapmaktan korkuyorum...

Daha fazla yazamıyorum kafam geriye düşüyor,başım dönüyor blog.
Sanırım mutlu olmam benim hatam.
Yukardakinin benimle ne derdi var hiç bilmiyorum??*


18 Kasım 2010 Perşembe

kırk kırık küp kırkınında kulbu kırık...

Küçük değişikler yaptığım yeni bloğumla tekrar sizlerleyim. 


Her ne kadar umduğum sorunlar şu an için başımı yarmasa da her yarabilir vaziyetteler. birilerinden sakladığım çok fazla şeyler var. Ama onları iyi bir düzene oturttuğumu düşünüyorum. Sene sonuna kadar başımda patladı patladı. patlamadı yakayı sıyırcam bütün sorunlardan. 


Ama bugünkü konumuz bu değil. 
bugün biraz aşktan ve evlilikten bahsetmek istiyorum.Bayan iç temizliğimizle yaptığımız biraz önceki konuşmada bu konu beynimi sağlam bir şekilde kurcaladı.Ve bende bu konuyu yazarak düşünmeye karar verdim.


Yıldız tozu(stardust)'nda güzel bir replik vardı:
"Dünyanızda ilgi çekecek tek şey aşktı."  


bu söz o kadar inanılmaz derin bir söz ki.


anlatmaya kalem kağıt ne de bu bloğun sayfası yeter.


herneyse.Aşk aslında o kadar mükemmel bir duygudur ki. Bunu hissedemeyen hödüklerin utanması gerekir.Ve merak etmesi.


-hey hey hey dur bir dakika! sen neden bahsediyorsun? bu konu sana engelli.!!!!!!!!!!!!!!!



(Dün sabaha karşı kendimle konuştum,

Ben hep kendime çıkan bir yokuştum.

Yokuşun başında bir düşman vardı.


Onu vurmaya gittim,kendimle vuruştum)


                         ... 


P.S:BU KONUYU BANA BİR DAHA ASLA 


AÇTIRTMAYIN...




14 Kasım 2010 Pazar

Sanırım Uykum Geldi :)

Durdur hadi yağmuru.

Kıpkırmızı bir rüyanın içinden UYANMIŞ gibiyim. sanki sonsuz bir kırmızılıkta yıllarca durmuş gibi. gözlerim kan gibi. akışkan koyu.
Kan çanağından farksız. 


ellerim kan içinde. 
koyu ıslak bir SOĞUKLUK. titriyor,ve kan damlıyor ellerimden.


SAÇLARIMDAN kan akıyor.
sanki yağmur saçlarımdan akar gibi. damla damla. durduğum yerde kandan bir göl var sanki.


GÖKYÜZÜ kan kırmızısı.
bir yerlerde birileri ölmüş gibi. güneş bile kırmızı doğmuş.tıpkı kanın içinden yükselmiş gibi.


Gökteki BULUTLAR kırmızı. birazdan kan yağacakmış gibi.


Üstümde yeterince kan yokmuydu?? neden birde kan yağıyordu gökten? CEZAM daha bitmemişmiydi??
yıllardır kanlar içinde değilmişim gibi birde tanrı bana kan yağdırıyordu. Bu kadarı da işkenceydi.


'Belki' dedim 'yeterince kanla dolarsam ÖLÜRÜM.'


sokağın ortasında öylecce duruyordum. kanın yüzüme yağmasını ve ölmeyi bekliyordum.


Gök gürlemeye başlamıştı artık.


Hazırdım. korkmuyordum artık. daha ne kadar DOLABİLİRDİM ki?? 


ve birden başladı.


Sıcak bir yağmurdu bu yağan.


Üstümü temizliyordu.


YAĞMUR yağdı.


Ve Herşey gitti.


S. D.

13 Kasım 2010 Cumartesi

Saçmalabilitem.

 Saçmalabilitemin üst sıralarındaydım bugün. gereksiz sevinçtenmidir, yoksa sadece boş boğazlılığımdan mı kaynaklanıyor bir türlü çözemedim. sabahın köründe lady gaga söyleyerek uyanmam başlangıçlarımdan biriydi. ra ra rara rara diye uyanmam gerçekten garipti.


herneyse. kahvaltıda anneme paso soruyorum. "alışverişe gitcez mi? gitcez mi?" diye soruyorum ilk okul çocuğu gibi. ilk saçmalabilitem buydu sanırsam.


ve snrasında birbirini kovalayn saçma sorularım.


Gidiyoruz diyen anneme ben;
"Gidiyomuyuz??"


tam 2 tane jeton parası veren ben;
"2 tane jeton"


değişim kartı yazmaya çalışan kadına ben;
"değişim kartıı!!"


akşam yemeğinde yine ben;
"bu çorba mı?"


evet bu keskin bir biçimde benim cümlelerim. 
Bazen saçmalabilitem artıyor bende biliyorum.
Ama allahtan bunları kaldırabilen dostlarım var :)) 

10 Kasım 2010 Çarşamba

Kalbimdeki silüet.

Bugün, 10 kasım.

Büyük, çok büyük bir insanın ölüm yıl dönümü herşeyden önce,

o kadar büyük ki. gölgesi tüm ülkede adım adım dolaşıyor. bugün uyandığımda tam karşımdaki odanın camında onun silüetini gördüm. ilk önce hayal olduğunu sandım. ama gözlerimi açıyorum kapıyorum gitmiyor, orada öylece duruyordu.kafamı aşağı yukarı yaptım yok nafile. sonra düşündüm.

"neden özlemiyle yandığım birinin silüetini gözümden silmeye çalışıyorum ki??"  yatağın içinde hiç kıpırdamadan o silüete baktım. Anneme aynı silüeti gösterdim ama o göremedi. daha doğrusu bakamadı. bakmak ve görmek derler ya resmen o yaşandı bugün evde. 

Kalktım. 

her zaman saçma sapan şeylerden bahseden sabah programları bugün ondan bahsediyordu. "bu kadar mı körleştik?" dedim içimden. İnsanlar bu programlarlamı bugün 10 kasım olduğunu öğreniyorlardı belkide. onun sevdiği şarkılar onun yatları katları herşeyi göz önündeydi. iyi hoş güzel. birşeyler aşılanmaya çalışıyor. ama benim içime sinmiyor yahu. özel günler hariç bir gün bir dakika bile tarih dersi vermemiş programlar sadece özel günlerde böyle şeyler yapıyor. Reyting falan için mi?? düşünmek bile içimi deliyor resmen ya.! 

Neyse ya ben biraz ondan bahsetmek istiyorum. kalbimden çıkmayacak ailemden bile önce gelen kişiden.  ATATÜRK den.


Herkez onun hakkında bir sürü şey söyler. dolu dolu, dolu dolu. kimi iyi yöndedir kimi kötü yönde.kimileri sevgisinden mükemmel şeyler söyler, kimi kuyruk acısından iğrenç şeyler söyler.kimileri hitlere benzetir, kimileri ise bir meleğe. ama ben onu çok daha öte bir şeye benzetiyorum.


Ben onu bize sonsuza kadar bilgi verecek bir öğretmen gibi görüyorum. onun öğrettiği şeyleri yapmak, onun izinden gitmek bizi mükemmele bir adım daha yaklaştırıyor. sonsuz bilgisi ve sevgisi bana tıpkı bir öğretmeni hatırlatıyor. o bizim hiç göremediğimiz bir baba bir abi kadar mükemmeldir.


ATAMLA ilgili duygularım o kadar dolu ki, cümlelere dökmem inanılmaz zor blog sakinleri. anlatılmaz. aklımdan binlerce düşünce geçiyor. fakat hiç birini kaleme aktaramıyorum.


Ona dair aklıma kazınan tek şey onu sonsuza kadar seveceğime,ve her ne kadar yolundan itmeye çalışsalarda gidebildiğim kadar gideceğimdir.


Onun yolunda ben her zaman varım.

Peki ya siz??

 

9 Kasım 2010 Salı

Oynatmaya az kaldı doktorum nerede??

"Yavrucağız senin derdin nedir neden herşeye böğüm böğüm isyan ediyorsun??" diyebilirsiniz.sizi suçlamam. Ben arızanın başlarından biriyim. küçücük şeylerden büyük sorunlar çıkarıyorum.Bunun küçük bir sorun olduğunun farkındayım ama içime oturuyor işte yaa!

Geçenlerde bahsettim. ben saçma bir holding de çalışıyorum. Mesleğim dış ticaret 1 sene boş boş durmayım dedim işe girdim ama sorunlar yakamı bi türlü bırakmadı.

işe girdim çok güzel süper hatta. bi masa verdiler bana kartlarım zart zurt saçma ve gereksiz şeylerim çıktı sigorta falan derken başladık işe. ilk olay iş yerinde oldu. efendim neymiş ben eski stajyerin oturduğu masaya geçicekmişim. bilgisayar takozdan beter. bi sayfa için 10 dk bekletio. benim bilg gıcır yeni. cart diye açıyo herşeyi öne sürdükleri gerekçede şu;
"yeni biri gelecek bölüme"

Hay masana dedim geçtim stajyer masasına. gelen geçen soruyo sen yeni stajer misin diye gün aşırı söylüyorum hayır ben stajyer diilim diye. artık kimlik kartımı göstermeye başladım o derece.

{bende tepe tası atmaya başlıyo dikkat .]

bi süre sonra stajyer işi bitti bu sefer de yemek mevzusu çıktı. normalde çalışanların 12.30 da yemek yemesi gerek stajyerlerin 1 de banada saat 1 de yemek zamanı yazmışlar gittim ik ya neden böyle diye;


"beni stajyer sanıyorlarmış diğer stajyerler."

onada tamam dedik ne diyelim.



ve son olay kafamın atmasına yetti de arttı bile. bir çalışan daha gelicekmiş bizim bölüme. iyi dedim güzel.

benim masamı vericeklermiş şerefsizler. 
hadi o yetmedi telefon bağlatcaklarmış beni insan kaynaklarına şutlıycaklarmış!!


abi ben 4 sene boşunamı dirsek çürüttüm yaa!!


hay dedim s.çayım işinize bastım geldim eve. iş hayatı benim için bitti.


memur olup keyfime bakcam bu saatten sonra da özel sektörün içine de parasına da tüküriyim abi huzur yoksa benim parayla ne işim olur bee!!! 


şimdilik müsaitim kafamı dinliyorum içimi boşaltıyorum. 


Birde ana fikir verelim;

özel sektör bitmiş! sakın çalışmayın .)) 

bittii :)

 




8 Kasım 2010 Pazartesi

Kayıp.



"acele etmeliyim" diyordu genç kız içinden. ellerini sırt çantasının askılarına sarmış. soğuğa karşı koşuyordu. rüzgar ikide birde şapkasını düşürüyor, geri takmak için 10 sn bekliyor ve bir kez daha aynı şeyi düşünüyordu.
"kesinlikle acele etmeliyim."

O gece gökte herşey vardı. yağmur,rüzgar,karanlık, gökde griye çalan bulutlar.. aldığı her nefes ona rüzgarı ve soğuğu daha çok hissettiriyordu. burun deliklerinden içeri sızan soğuk, tüylerini diken diken ediyordu.

başka bir şey daha tüylerinin diken diken olmasına neden olmuştu.

caddelerin ışıkları yanmıyordu.

yeterince soğuk ve karanlık yokmuydu?? neden birde ışıklar kapalıydı. kendi kendine sordu. herhangi bir yaz gününü düşünüp içini ısıtmaya çalışıyordu.ama başarılı olmuyordu. buraları zaten hiç sevememişti. geleli 3 sene olmasına rağmen,eski evi gibi içini ısıtamıyordu. Her yerde koca koca binalar vardı, yeşil alan bitmişti.sadece bir iki yapay çam..

oysa eski evi ne kadar da güzeldi. Küçüktü. 2 odası vardı. ve birde salonu. onun odasının manzarası göz alabildiğince ağaçtı.ve ağaçların ardında büyük bir göl. odası küçük, eşyaları tıkış tıkıştı. her sabah uyandığında mutlaka ayağını yada elini biryerlere çarpardı. mutluluk kokan salonlarında her pazar kahvaltı günü düzenlenirdi. öğlene kadar sofradan kalkılmaz televizyon kapatılır ailece sohbet edilir gülüşülürdü.

ve sonra herşey tersine döndü.

annesi ve babası boşandı. abisi ise herkezden kaçtı. annesi memleketine döndü babasıda ülke dışına gitti.16 yaşında yapayanlız kalmıştı. annesi ayda 1 kez e-mail atar halini hatrını sorardı.fazla da uzatmazdı.

babası ise ortalardan zaten kaybolmuştu. öldüğünü düşünüyordu genç kız.

Annesi kıza ev almış her ay yüklü miktar para gönderiyordu ama boşuna. kızın paraya ihtiyacı yoktu.
aileye ihtiyacı vardı.

ve birden yağmurda kalakaldı.

"neden acele etmeliyim?" diye sordu kendine.

içindeki ses sustu. ne cevap vereceğini merak ediyordu ama hiç bir cevap yoktu.

ve durdu.hiç hareket etmiyordu artık. yağmurun onu temizlemesini bekledi 10 dk, ama o da olmadı.

yavaş adımlarla evine yürüyünce birden geldiğini farketti.

Anahtarını buldu,
Kapısını açtı,
Ve içeri fısıldadı.
"Anne baba ben geldim..."

Sadece o.

5 Kasım 2010 Cuma

Son günlerde başını şişirip duruyorum.
yazmak içimden geliyor be blog. içimi dökmenin tek yolu bu benim için.



aslında içimi tam döktüğüm de söylenemez ama,

idare ediyoruz işte.



iş yerinde akılalmaz olaylar oluyor blog. bir dış ticaretçiyi İK ya göndermek ne demek ya??! bunlar kafayı yemişler. işime son verseler içim bu kadar acımazdı yemin ediyorum. birde lanet bir stajer havası içindeyim. gören herkez beni stajer sanıyor.!




abi benim ne yapmam lazım stajer olmadığımı ispatlamak için??! topukludan aşağı ayakkabı girmiyorum. elimde stajer kartı yok. işe gelince onların yaptıkları işin 10 kat daha iyisini yapıyorum. Ama gelen geçen bana niye "sen stajer misin?" diye soruyor çözemedim.




İK da olmaktan hakkaten nefret ediyorum. biraz daha böyle sürerse alın işinizi müsait biyerlerinize...




çok az sabrım kaldı yani..

3 Kasım 2010 Çarşamba

Bir ah ile bu alemi viran ederim ben..


naber blok?
canım çok sıkkın bugün.
Aslında çok normal başlamıştı. güzel bi gün. sıcaak. Ama bir anda herşey tepeme yıkıldı. Atlasın tuttuğu gök başıma yıkıldı sanki. Bu kadar yanlız olmak yetmiyormuş gibi, az olan arkadaşlarımda sırtımdan bıçaklamaya devam ediyor.

çok yanlızım be blog. anlatılamaz. ipodum ve ben.. başka hiç kimse yok. Zor günler, ve gerçekten zor bir yıl. Rüzgara karşı yürümek gibi. ters yola girmiş bir araba gibi. Bayramın gelmesini 4 gözle bekliyorum. Ve işte o zaman gerçek dostlarımla buluşucam. S,D,büş, mert ve merve. onların kahkahalarına gerçekten ihtiyacım var. özlendiniz. ve özleniyorsunuz. özellikle de sen S.


Merte pozitif olması gerektiğini söyleyen ben, son zamanlarda gerçekten pesimiste bağladım. bu halimden kurtulmam lazım. acil ve şart olarak. İnsanın etrafını olumsuzluklar çevrelemişse kurtulmak zor olabiliyor.


Deniyorum.. Denicem..Denemekten bıkmıycam... Tıpkı bir karınca gibi..